25 Ocak 2011 Salı

Sıkıcı Toplumsal Yazı



Barış’la taksideyiz. Kadiköy’deki elektronikçiler çarşısından mp3, mikrofon, ses kayıt programı, cep telefonu kulaklığı, dişi uzatma kablosu gibi benim iyisini mümkünatsız anlayamayacağım, 15 yaşındaki “new generation” kardeşimin ise 700 kilometre öteden şıp diye anladığı hayatımızın “IT helpdesk”inin zaruri parçalarını almışız. Özellikleri anlatıyor Barış, cigahertzler, megabaytlar...

Siyaset biliminde bir yapının içindeki insan davranışlarını ve sonrasında da devletlerin davranışlarını neyin yönlendirdiği ile ilgili iki yaklaşım var. Milyonlarca yaklaşım var da ikisinden bahsedeceğim. Bunlardan birincisi, insan davranışları der “simple calculation of optimality” nin sonucudur . İnsanın temel güdüsü yaşamını sürdürmektir. Dolayısıyla rasyonel bir varlık olan insanı(??) davranışa iten temel motivasyon, beklentilerini, çıkarlarını tatmin etmektir. Güç istenci kişinin davranışlarını ve diğer aktörlerle ilişkilerini açıklamakta önemli bir değişkendir. Kişi bir yapının içine girdiği zaman ki bu bir kurum, bir topluluk, bakkal bile olabilir,bir karar vermeden,ardından eyleme geçmeden önce kendine şu soruyu sorar: “hımm...benim kaynaklarım şunlar, e önceliklerim de bunlar, e bu bakkalda bulunan maddesel kaynaklar da şunlar, o zaman şunu yapmak,misal şöyle nefis bir sucuklu yumurta yapmak için tereyağı almak benim için ideal (logic of consequentially). Koçum çok akıllıyım ya! Aaa..para yetmedi, o zaman ben şu ananeme bir yağ çekiyim, ilişkimi kuvvetlendireyim (güç dengesi) de bir 20 lik kapayım”.

İkinci yaklaşım ise yok yaa der! Bir kerem kişi bir topluluğun parçasıdır, bir ton şey öğrenmiştir, etkileşim içine girmiştir, efendim kimliği olmuştur, nebiliyim, çoluğu çoçuğu vardır, geleneğin göreneğin içine doğmuştur, ekonomik, sosyal bir ton dinamik beynini yemektedir, öyle zort zort optimality kıvamında kararlar vermesi için oyunun kurallarının sabit ve tercihlerinin değişmiyor (fixed, exogenous preference scales) olması lazımdır. Kişi bir karar vermeden, ardından eyleme geçmeden önce şunları göz önünde bulundurur: “ben kimim, allahım ne olacam ben bu gidişle, ne bekleniyor benden, nasıl bir rol üstlenmeliyim, şu havalı bütünüme sucuklu yumurta yemek yakışıyor mu, içinde bulunduğum yapıda onay görür mü?” Yani kişinin ne anladığı ve kendi geçmişine, öğrendiklerine, sosyal çevresinden edinimlerine... vb. göre anlamlandırdıkları, ha bir de kişinin nasıl algılandığı ve uygun bulunup bulunmadığı (logic of appraopriateness) davranışı açıklamakta önemlidir. Makro level değişkenler, kültür, kimlik incelenen konular. Granovetter and Swedberg [i] öyle güzel açıklamış ki:

“the distinction between rational and nonrational behaviour is artificial because much behaviour may not be irrational once placed in a larger context. Constitutive character of cultural and cognitive framework in action model is important. There was enourmous uncertainity for the actors to make simple calculation of optimality. Action is tightly bounded up with interpretation, because the efforts to cope with uncertainity necessitate interpretation and social interaction.”

Diyor ki rahat ol, bu koşullar altında en akıllıca hareketi yapman mümkün değil. Baksana etrafına dünya belirsizlikle dolu, her şey değişiyor ve birbirini üretiyor. Senin neyi nasıl yorumladığın önemli. Arkadaşlar neyi nasıl yorumlayacak halimiz mi kaldı ki bizim? Teknolojik araçlar, hız, aşırı bilgi, çeşitlilik, her an erişilebilirlik üzerime boşalıyor benim. Hayatımızdaki şu IT mühimmatı davranışlarımızı açıklamakta, ya da açıklayamamakta nasıl belirleyici oldu. Bilgiye eriştik bir tuşa bastık,1 kontüre Fiji adasını aradık, Bach’ı surround sistem dinledik, facebookta ünlü olma güdümüzü evimize hizmet rahatlattık, playstation la orgazm olduk, çok bildik, iletiştik. Her şey o kadar ortada ve bilindik oldu ki benim kafam çok karıştı. Bu belirlilik ortamında pek de bir şey görebilir olmadım. Aşırı yorumdan tıkandım.Her şeyin rasyonelini bilen, yorumlayan, nasıl algılanacağını tahmin eden,ama davranmayan bir jenerasyon... Duygularının bildiklerine yetişemediği, ekranlarla güdülendiği gençcikler. Özür dilerim sıkıcı yazıcıyım bugün.



[i] M. Granovetter and R. Swedberg, The Sociology of Economic Life, 2nd Edition, Westview Press, 2001,pp 75

3 yorum:

  1. bebeim playstation yapılan taklittir orgazmın hassı xbox 360 kinect ile yaşanır :) bilirkişi.

    YanıtlaSil
  2. sıkıcı toplumsal yazına bayıldım!

    YanıtlaSil
  3. bu edinimler var ya bu edinimler, daha fazla edinim daha fazla edinim beklentisi yaratıyo ya, işte o da bi toplumsal sıkıntı oluyo ekstradan...

    YanıtlaSil