11 Ocak 2013 Cuma

DEMİRKUBUZ'a

Ya allahaşkına  tüm tanıdığım entellektüel camiamdan rica ediyorum; biri Zeki Demirkubuz için hissettiklerimi anlatsın. Misal biri yazsın, cümlelerin altını çizelim, o zekamızın ve essahlığımızın hakiki cerrahlığıyla kitapların her sayfasını bir bir deştiğimiz günlerin hatrına.
Zeki Demirkubuz; masumiyet(1997), yazgı(2001), kader(2006), yeraltı(2012)
Sevmiyorum bu adamı.
Her filmini tereddütle izliyorum.
Misal, Cuma günüme denk getiriyorum.
Bunalım bi insan bence havasındayım. Hafta içi misal ben Hürrem seyrederim. 11 de yatar, 8 saat uykunun kendine güveniyle kalkarım.
Cuma olduğunda ve o vakti kendime ayırmışsam, Zeki Demirkubuz’u merak ediyorum. Masumiyet ile başladığım tatlı şaşkınlığım, bana diğerlerini arattı.
Sevdim çok masumiyeti.  Temel ihtiyacına hak verdiğin an, işte tüm hakettiklerine süre verdiğin bir andır. Bunu biraz uzatmak lazım. Hakettiklerinin, senden gayrı bir süreye ihtiyacı olur. Bu süreye inanmak lazım.
İşte Demirkuduz, ki bence kuduz, bu süreye önem veren bir adam.
Kendi kafasındakinin dışına çıkmayan, o gerçek sınırlar içinde bile insan olmanın türlü sürelerine isabet eden soğuk ama gerçek bir hasbihalliği var. O, belli yerlerde bu soğukluğunu farkedip, eritmeye çokça çabalamış olsa da.
Eksik olan umudu.
Çizemiyor onu.
İnsanı, o çok zor, tüm zayıflık ve türlü güç veya bildiğimiz tüm averajları ile yerine çiviliyor Demirkubuz. Bu haliyle de de çok çok fazla elbet. "Varoluş, özden önce gelir”i gerzek keskin mesajlardansa, azar azar, usul usul zerkediyor filmlerinde. Üstelik, bu böyledir havası da yaratmıyor. Ben böyle düşümdüm, bu filmi yaptım, çok emek verdim, sen nasıl değerlendirirsin bilmiyorum ama beni aşan bir yeteneğim var, disiplinimle süzdüğüm, hayatımca edindiklerimle sana açtığım budur, çok da söz edemem, bu cümleden de çok çekindim, işim cümle değil ” havası yaratıyor ve uzaklaşıyor.
Her filminin sonunu tanımlayamadığın, hak verdiğin, ama hak da verilmeyecek, insan olmanın sıradanlığını ve  sıradışılığını kesin kararlarla değil, denk düşen, sağlamca yakalayan sezgilerle bitiriyor Demirkubuz. Bu noktanın ötesine karışmıyor.
Bu haliyle zaten bir deha benim için.
Şunu merak ediyorum:
Ya Demirkubuz, umut etmeye cesaret ederse?
Hakikaten, tüm bildiklerinin ve inandıklarının dışında yeteneğine istinaden buna cesaret ederse ne olur?
Yani bildiğini değil, bilmediğini yaratmaya cesaret ederse ne olur?
Hasretle dehasından beni büyütmesini dilediğim budur.