23 Kasım 2018 Cuma

Black Friday!


"Yok bende yok...tekim" dedi.

"Ne yapayım abi senin için, gel eve su iç, ne bileyim çay yapayım sana! Bir şey iste benden gözünü seveyim!"

Ellerini tutayım, sırtını seveyim, yan yana oturalım,ya da sigara içelim, konuşmayalım demek istedim. Sigarayı tutan kaskatı, kıvrılamamış ellerine bakayım...Dirseklerimizi dizlerimize koyalım, ellerimizi çenemize...asfalta, yola bakalım.

Ölüm ne kadar senden.

Ölüm; küçük çay poşetinin içinde...oradaki küçük piknik tüpünün dibinde.

 "Benim çocuğum yok" dedi. Oğlanıma bakarak. Dişleri simsiyah olmuş, besinsizlikten kupkuru. Geçen gün eşini gördüm balkonda dedi, derin derin düşünüyordu, çok dalma çıkamazsın diye bağırdım, duymadı dedi.

Duymaz dedim.

"Üzgün müsün abi" çok dedim. Som kahverengi gözler, kurumuş avurtların üzerinde..sakin...şeytanın omuriliklerindeki kemikleri saymaktan bunalmayı çok gerilerde bırakmış...çekingen...keskin...çok yaşlı. Sanki cehennemde uzun yıllar yaşamış, yanacak eti kalmamış. Kemik, göz ve hırpalanmış büyük ellerinde belirgin bir ölümsüzlük var.

Hiç böyle bir kabullenmişliğin bu kadar yakınında bulunmamıştım. Vahsetin alabileceği hiç bir şeyi kalmamış Kerim Usta’nın.

-Çocuğu var mıydı?
-Üç yaşında dediydi galiba.
-Ne olacak şimdi?
-Olan oldu, ne olacak.

Gecenin on ikisi. Hala tahtaları kırıyor, çivileri çakıyor.  Yan binamızda, 26 yaşındaki işçisi sabaha karşı altıncı kattan düşen ve kafacığının kanlı parçalarını betondan kendi elleri ile temizleyen  Kerim Usta.

Ustam.