19 Temmuz 2020 Pazar

Cevap?


 “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.”

Murakami’nin her kitabının altyazısında geçer, zaman zaman söyler de.

Klişe ötesi…sıkıcı. He he!

Murakami arkadaşın ise iş değişiyor.

Çok sevdiğim dostlarım var.  Keza sizin de.

Artık bir şeyi tanımlamama ihtiyacı olmayan…bir ses tonundan… bir kelime bitiminden…neyin ters gittiğini anlayan,

Yıllar yılı orada olmasam da, vardığımda, o vardığında, hep aynı yerden başladığım…

Beni, türlü benlerden ayırıp, kapıdan içeri girerken paltosunu astığı gibi pıt diye, doğallıkla kendimi üstüme asan,

Bilge, neşeli, tedirgin, dünyalı, dolu, ışıklı, cesur, merhametengiz şeylere ilgi duyan, yazı seven, renk seven, kadın seven, tuhaf olabilirken ailesini tutabilen, dipte ve yüksekteyken de aynı iyi niyette kalabilen, misal dünya ile ilgili belli bir altyapısı olan dostlarım var.

İşte kelimeler, onların ağzından döküldüğünde doğrulaşır.

Uzunca bir sosyal bilim eğitimi almış biri olarak her türlü “dır” ve “dur” lu cümle bir giriş, gelişme, sonuç ve veriler içinde değilse, alerjili dahası ön yargılı biri olsam da,

Dostlarımın kesincelerine hizmet etmeyi bir ibadet sayarım.

Onlar istemişse, kusura veya her ne ise izin vermenin, beni hikayeme yakınlaştıracağına güvenirim.

Dostlarım bilir, klişe bir lafım vardır, “İnsan kusurludur. Şimdi beklediğimiz bu kusurlu şeyden bir tanrı yaratmak gibi geliyor bana. Dünyayı, önce odanı temizlediğinde kurtarabilirsin.”

Kusuru olmayan, dost olabilir mi?

Bir diple hasbıhal olmalı.

Bir takım çirkinlikler olmalı.

O çirkinliklerin içinde bir insan arzusu, bir dirilme merhameti…bir tuhaf sorular olmalı.

Kabul edemediğin bir şeyler olmalı…sanki.

………

Konu bana yakınlaşmak tabi ki değil.

Murakami’nin klişesinin nasıl kuyruk sokumumda tınladığını ifade etmek ana fikri icabınca,

Evet… hiç bir şey göründüğü gibi değil bence de.

Şahsiliklerimden dolayı hikaye anlatıcısına hayran olmamam ve takip etmemem mümkün değil.

Peki konuşan hayvan olan insanın, zamana borcu nasıl ödenebilir?

Bilim, sanat, varoluş, acı, kahır, mutlululuk, din, üreme, üretim, başarı, iktidar, güç istenci, para, işbirliği, barış, seks, aşk, büyü, üçüncü göz, aile, tarih yazmak, his…vb. konuşabilen hayvan için  zamanın ahir büyüklüğü, göreceliliği, insanın kusurlu özü( ileride kullanabileceğimiz zeka yüzdesinden gayrı), dünyanın  kıt kaynakları düşünüldüğünde ne içindir?

Yine ne klişe oldu.

Bir Murakami olmak için ise çok fırın ekmek yemek gerekli değil mi?

…………

İfade etmek zamana olan borcumuzdur.

İlla büyük şeylerden bahsetmiyorum.

İfade etmek için bilim, sanat, matematik (gözde terimi ile steam) yapacak verilerimiz (given basic substantials) olmadan da iz bırakmıyor muyuz sanılıyor?

Ne ile ifade edebileceksek ve eğer bir de uyanıksak, buna çalışmayan, yine yeniden çemberde olacak.

Benim kısa ve öz cehennemim budur.

Çünkü zaman neden lineer olsun? Sevgili tüm hevesleri uzamsal olan insan zekası, zamanı nereye kadar anlayabilsin?

Kusurlu varlığımla, ibadetim;

Konfora takılmış olanları bile dışlamayarak, gerçek hikâyelere cesaret edenleri, boyutu minnak ama zaman karşısında belki de zekâmızın almayacağı kadar sıçrak adımlara cesaret edebilenleri hoş görmek ve anlamaya çalışmak.

Çünkü insan olmak gerçekten kusurludur.

Neden bu kadar es geçiyoruz hiç anlamıyorum.

.….


İnsan ırkı için kritik soru:

“Ne ile ifade edebiliyorsun” olabilir mi?

Ortalama ömür olan 65 yılın, zamanın tüm boyutluluğunda öyle nanometrik (başka küçük ifade bilmiyorum) bir boyutu var ki, en bildiğimiz Marie Curie’yi, Herschel’i, Hypatia’yı, Nene Hatun’u ve çokçasını keza okumuş, dinlemiş ve saygı duymuşuzdur.

Peki ifade etmek için, zamanda çığır açmak illa gerekli midir?

Uyanmış ve bedelinin umurunda olamayacağı kadar tutkuyla peşinden gitmiş ve ifadeye ömür harcamış değerlilerin dışında diyorum aslında?

Sadece varoluşun, tek bir şey söylemesen de sıçrama yaratacak bir anlamı yok mudur?

……………..


Şimdi ifade etme yetisi olanları şu ortalama 65 yılda bunu yapamadıkları, yapmadıkları için döngüde yerlerini tekrar edeceklerini hisliyorum.

Her fırsatta, her arada, insanın kusurlu özünü hatırlayarak, onu en iyi yaptığı şeyi iyi niyetle yapmaya devam etmesine naçizane, kısıtlı, fakir bir akıl ve ruh olarak davet ediyorum.

İyi niyete tutunmayı, bir yaralı bacağa ve yüze, en azından bir uyku vakti öncesi deri olmayı dilemiş, kahrolmuş olanları önemsiyorum. 

Dilemiş ve hislemiş olmak da birazcık kırmaz mı?

Bilimin tersine.

İnsan olmanın kusurlu özüne tekabülen.

Benim gibi tembel, substantial given'ına ihaneten, duyan, hisleyen, oldukça akıllı (zeki diyemeyeceğim) bir kusurlu olmanın bilincinde, üstelik kendini bildi bileli gifted bir kelime sağanağı ile varoluşun merhametli ana rahminde arsızca zaman emen,

Biri için bile,

Gerçek şu ki: 

Yok.

Kırmaz.

"Hiç bir şey göründüğü gibi değildir" i anlıyor ve hasbıhal ediyorsan,

Bir cevaba cesaret edecek, aslında dahası dayanabilecek misin?

Öyle başliyor sanki en bildiğin yerden ifade etmeye başlamak.

...................