“Hiçbir
şey göründüğü gibi değildir.”
Murakami’nin her kitabının altyazısında geçer,
zaman zaman söyler de.
Klişe ötesi…sıkıcı. He he!
Murakami arkadaşın ise iş değişiyor.
Çok sevdiğim dostlarım var. Keza sizin de.
Artık bir şeyi tanımlamama ihtiyacı olmayan…bir
ses tonundan… bir kelime bitiminden…neyin ters gittiğini anlayan,
Yıllar yılı orada olmasam da, vardığımda, o
vardığında, hep aynı yerden başladığım…
Beni, türlü benlerden ayırıp, kapıdan içeri
girerken paltosunu astığı gibi pıt diye, doğallıkla kendimi üstüme asan,
Bilge, neşeli, tedirgin, dünyalı, dolu,
ışıklı, cesur, merhametengiz şeylere ilgi duyan, yazı seven, renk seven, kadın
seven, tuhaf olabilirken ailesini tutabilen, dipte ve yüksekteyken de aynı iyi
niyette kalabilen, misal dünya ile ilgili belli bir altyapısı olan dostlarım
var.
İşte kelimeler, onların ağzından döküldüğünde
doğrulaşır.
Uzunca bir sosyal bilim eğitimi almış biri
olarak her türlü “dır” ve “dur” lu cümle bir giriş, gelişme, sonuç ve veriler
içinde değilse, alerjili dahası ön yargılı biri olsam da,
Dostlarımın kesincelerine hizmet etmeyi bir
ibadet sayarım.
Onlar istemişse, kusura veya her ne ise izin
vermenin, beni hikayeme yakınlaştıracağına güvenirim.
Dostlarım bilir, klişe bir lafım vardır,
“İnsan kusurludur. Şimdi beklediğimiz bu kusurlu şeyden bir tanrı yaratmak
gibi geliyor bana. Dünyayı,
önce odanı temizlediğinde kurtarabilirsin.”
Kusuru olmayan, dost olabilir mi?
Bir diple hasbıhal olmalı.
Bir takım çirkinlikler olmalı.
O çirkinliklerin içinde bir insan arzusu, bir
dirilme merhameti…bir tuhaf sorular olmalı.
Kabul edemediğin bir şeyler olmalı…sanki.
………
Konu bana yakınlaşmak tabi ki değil.
Murakami’nin klişesinin nasıl kuyruk sokumumda
tınladığını ifade etmek ana fikri icabınca,
Evet… hiç bir şey göründüğü gibi değil bence
de.
Şahsiliklerimden dolayı hikaye anlatıcısına
hayran olmamam ve takip etmemem mümkün değil.
Peki konuşan hayvan olan insanın, zamana borcu
nasıl ödenebilir?
Bilim, sanat, varoluş, acı, kahır, mutlululuk,
din, üreme, üretim, başarı, iktidar, güç istenci, para, işbirliği, barış, seks,
aşk, büyü, üçüncü göz, aile, tarih yazmak, his…vb. konuşabilen hayvan için zamanın ahir büyüklüğü, göreceliliği, insanın
kusurlu özü( ileride kullanabileceğimiz zeka yüzdesinden gayrı), dünyanın kıt kaynakları düşünüldüğünde ne içindir?
Yine ne klişe oldu.
Bir Murakami olmak için ise çok fırın ekmek
yemek gerekli değil mi?
…………
İfade etmek zamana olan borcumuzdur.
İlla büyük şeylerden bahsetmiyorum.
İfade etmek için bilim, sanat, matematik
(gözde terimi ile steam) yapacak verilerimiz (given basic substantials) olmadan
da iz bırakmıyor muyuz sanılıyor?
Ne ile ifade edebileceksek ve eğer bir de
uyanıksak, buna çalışmayan, yine yeniden çemberde olacak.
Benim kısa ve öz cehennemim budur.
Çünkü zaman neden lineer olsun? Sevgili tüm
hevesleri uzamsal olan insan zekası, zamanı nereye kadar anlayabilsin?
Kusurlu varlığımla, ibadetim;
Konfora takılmış olanları bile dışlamayarak,
gerçek hikâyelere cesaret edenleri, boyutu minnak ama zaman karşısında belki de
zekâmızın almayacağı kadar sıçrak adımlara cesaret edebilenleri hoş görmek ve
anlamaya çalışmak.
Çünkü insan olmak gerçekten kusurludur.
Neden bu kadar es geçiyoruz hiç anlamıyorum.
.….
İnsan ırkı için kritik soru:
“Ne ile ifade edebiliyorsun” olabilir mi?
Ortalama ömür olan 65 yılın, zamanın tüm
boyutluluğunda öyle nanometrik (başka küçük ifade bilmiyorum) bir boyutu var
ki, en bildiğimiz Marie Curie’yi, Herschel’i, Hypatia’yı, Nene Hatun’u ve
çokçasını keza okumuş, dinlemiş ve saygı duymuşuzdur.
Peki ifade etmek için, zamanda çığır açmak
illa gerekli midir?
Uyanmış ve bedelinin umurunda olamayacağı kadar
tutkuyla peşinden gitmiş ve ifadeye ömür harcamış değerlilerin dışında diyorum
aslında?
Sadece varoluşun, tek bir şey söylemesen de
sıçrama yaratacak bir anlamı yok mudur?
……………..
Şimdi ifade etme yetisi olanları şu ortalama
65 yılda bunu yapamadıkları, yapmadıkları için döngüde yerlerini tekrar
edeceklerini hisliyorum.
Her fırsatta, her arada, insanın kusurlu özünü
hatırlayarak, onu en iyi yaptığı şeyi iyi niyetle yapmaya devam etmesine
naçizane, kısıtlı, fakir bir akıl ve ruh olarak davet ediyorum.
İyi niyete tutunmayı, bir yaralı bacağa ve
yüze, en azından bir uyku vakti öncesi deri olmayı dilemiş, kahrolmuş olanları önemsiyorum.
Dilemiş ve hislemiş olmak da birazcık kırmaz mı?
Bilimin tersine.
İnsan olmanın kusurlu özüne tekabülen.
Benim gibi tembel, substantial given'ına ihaneten, duyan, hisleyen, oldukça akıllı (zeki diyemeyeceğim) bir kusurlu olmanın bilincinde, üstelik kendini bildi bileli gifted bir kelime sağanağı ile varoluşun merhametli ana rahminde arsızca zaman emen,
Biri için bile,
Gerçek şu ki:
Yok.
Kırmaz.
"Hiç bir şey göründüğü gibi değildir" i anlıyor ve hasbıhal ediyorsan,
Bir cevaba cesaret edecek, aslında dahası dayanabilecek misin?
Öyle başliyor sanki en bildiğin yerden ifade etmeye başlamak.
...................
Öyle başliyor sanki en bildiğin yerden ifade etmeye başlamak.
...................
Kalemine sağlık.
YanıtlaSilGittikce bilgelesen, daha cok sorgulayan, sorguladikca zenginlesen ve gorunenin arkasina cesaretle bakmaya calisan kalemine aklina saglik.
YanıtlaSil