Öncesinden gelip, içine bin bir dünya ile süzülen müziği, daha
ilk nefesinde duymuş. Ürkmüş ürkmesine de, içine cesaret edebilme dehası bu
sefer müziğe denk gelmiş her zaman savaşçısı gibi ilk nefesten yapılma ipin
ucunu sımsıkı tutuvermiş. Rüyasında.
Uyanmış. Hatırlamamış.
Zaman ise allahtan tüm çocukların unutuverdiklerini sekmez, şaşmaz,
kesinkez bir zamkla varoluşa tutturmuş da biz “müptelayım sana” yı
dinleyebildik.
Bir insan etinde söndürdüğümüz hasretlerimizin sonucu
olarak, o dudağın kenarındaki kokunun uyuşmuşluğu ile yaktığımız, yıktığımız
veya kavurmak istediğimiz tüm şeylerin, insani...orada..ve bizden olduğunu,
temelde aslında “kalbimizin hızla hızla attığını”, ellerimizin onu aradığını
hissettik.
Basitçe, alıverdik.
Aşıkken ne zordur almak.
Çok güzeldik. Çok zekiydik. Çok cerahatliydik. Çok iyi
ailemizin bir çocuğuyduk. Bir “çok” içinden her ne ise gelmiştik.
Gidiyordu.
Mütemadiyen “çok geç rastladığımız” bir şeydi.
Gidene kızmadan, “yanımda kal” diyebilemedik bu çokluktan.
Ama onu dinledik.
Sese dirilemeyen kelimeler sakinledi. Herkesi kovup, temkinli, denizlerle çepeçevre açıklara, bazen duvarlara, bazen yastığımızın üstlerine onu dinledik. Sonra uyumadan önce, mızıldanarak, belli belirsiz, onun kabullenmiş, cesaretli sesini tekrar ederek, çocukça “yanımda kal” diyebildik.
Sese dirilemeyen kelimeler sakinledi. Herkesi kovup, temkinli, denizlerle çepeçevre açıklara, bazen duvarlara, bazen yastığımızın üstlerine onu dinledik. Sonra uyumadan önce, mızıldanarak, belli belirsiz, onun kabullenmiş, cesaretli sesini tekrar ederek, çocukça “yanımda kal” diyebildik.
Yıllar geçti. “Çok”ça köşe törpülendi gibi oldu. Renklerin
arasındaki geçişler yumuşadı. Geri gitmek ve ileri gitmekten ziyade hareketin aslolduğu hissi yerleşti. Duraklar, durmalar bir değere bindi.
Bir de sevdiğimiz insandan çocuk yapma şansımız oldu torpil olarak. Üremenin ve aile olmanın sildiği süpürdüğü kazık sorular, sarılıp sarmalandığımız yıllarcalık dostluk ve sürdürülebilir sevgiler, bilim ve kapitalist dünyanın gündeliği içinde serviste dinlediğimiz spotify 90' lı yıllarına dönüştü çoğu şarkı. Biz birbirini tanıyanlar, zaman zaman, zaman ayırdık ve birbirimizin dibinde, geçmişin tatlı küllerinin kıvılcımlarını avucumuzun içinde tutmaya çalışarak dinledik çoğu şarkıyı.
Bir de sevdiğimiz insandan çocuk yapma şansımız oldu torpil olarak. Üremenin ve aile olmanın sildiği süpürdüğü kazık sorular, sarılıp sarmalandığımız yıllarcalık dostluk ve sürdürülebilir sevgiler, bilim ve kapitalist dünyanın gündeliği içinde serviste dinlediğimiz spotify 90' lı yıllarına dönüştü çoğu şarkı. Biz birbirini tanıyanlar, zaman zaman, zaman ayırdık ve birbirimizin dibinde, geçmişin tatlı küllerinin kıvılcımlarını avucumuzun içinde tutmaya çalışarak dinledik çoğu şarkıyı.
Onun çocuğu olmadı.
Dünya kadar canlıya baktı ama. Bir çocuğa verilebilecek
annekar merhamet ve özeni yüzlerce hayvana kanındaki zorunlu testerona rağmen bölebilmeyi
başardı.
Rüyasında tuttuğu ipin ucunu hiç bırakmadı. Dehasına
hayatını adama cesareti gösterdi. İçinden geçen müziğin tüm coğrafyalarında hayatta
kalmayı başardı. Neşeye değer verdi, “gir kanıma” dedi.
Dünyadan böyle bir ışığın geçmesine tanık oldum. Son ana kadar aşkını diri ve gerçek tuttu. Küstü, kapandı, ama almadı.
Allahın ışığı üstüne olsun. Canım benim.
Yaz kızım yaz... Nefes verir gibi, içimizden dışarı atarken okşar gibi yaz... Sevgiler
YanıtlaSil